15 Eylül 2015 Salı

BAŞINA BUYRUK HAYAT...

Ne kadar zorlarsan zorla, hayat başına buyruk.. Sen kararlar alırsın, bunları uygulama diye sanki bütün evren el birliğiyle çalışır. Herşey üstüne gelir. En güvendiklerinin, gözünde pul kadar değeri kalmazken, en acımasız davrandıkların baş tacı olma yoluna girmiştir. Hayat sana bir kez daha fısıldar ''hiçbir şey dışardan göründüğü gibi değil'' ve sen aydınlanmanın vermiş olduğu ışığı hayal kırıklarına tutarsın.

Beklenmedik sürpriz dediğimiz, hayatımızda köklü değişikliklere sebep olan olaylar, aslında bilip görmek istemediğimiz ya da korktuğumuz gerçeklerle yüzleşmenin işaretidir. Ne kadar korkarsan kork kaçışın olmaz, aksine girdabında bulursun. İşte tam da bu karanlık gördüğün girdabın içinde duracaksın. Bütün sesleri susturacaksın. Sadece kendi sesin kalacak kulaklarında. Kafandakileri yüreğine akıtacaksın, o da kulağına fısıldayacak. Sen sadece kendin dışındaki sesleri susturmayı becer, gerisi kendiliğinden gelecek. Günahı da sevabı da sana ait bir hayat ama unutma başına buyruk.


24 Ocak 2013 Perşembe

POLYANNA OLMA

Hep denir ya zaman en iyi ilactir uzuntuye, kedere, nefrete. Icinde sana seni kotu hissettiren tum duygularin gecmesine en iyi ilac.. Halbuki ates soner belki icinde ama yaktigi yerin sizisi gecmisi hatirladikca acitmaya devam eder, tenine islemistir izi..Sen ister baktikca uzul, dertlen, kederlen, agla..Istersen bugun neleri katmis sana onlara bakip sevin, mulu ol..

Polyanna olma, sadece gecmise takilip kalma, gelecege dair guzel planlar hazirlamaya, hayaller kurmaya devam et..

Adimlarin hep ileri dogru olsun yoksa bir kere geriye bastin mi, kendini alamazsin huzun deryasina dalmaktan..

Seni mutsuz eden ne varsa ne dillendir ne de dusun..Aklina geldikce gelecegini dusun neler istedigini, hedeflerini, hayallerini buyut.. Baska turlu zaman -ilac niyetine- gecmez cunku...

1 Kasım 2012 Perşembe

YAŞA ve HİSSET

Hani öyle bir an vardır. Yaşadığında dersin ki zaman biran önce geçsin, şuan bitsin..Üzerinden kısa bir süre sonra düşünürsün 1 sene sonra kimbilir bugün ne olacak diye..
Aklına bile gelmeyecek olaylarla karşılaşırsın çoğu zaman, yaşadığın acılar yerini keyfe, mutluluğa feraha bırakmıştır..Bazen de istemediğin şeylere...

Ne yaşarsan yaşa anlamazsın zaman nasıl geçmiş..Yaşarken bitmez sandığın şeyler bir bakmışsın üzerine bir sürü yaşanmışlık eklemiş..

Yapman gereken tek birşey var o da yaşadığın hiçbirşeyi hayatının kilit noktası haline getirmemek..Acısını da mutluluğunu da sonuna kadar yaşamak hissetmek ama yeri geldiğinde noktayı koyabilmek.

16 Haziran 2012 Cumartesi

BABA...

Ona öyle bir sevgi duyarsın ki çoğu zaman içinizde saklarsın..Gösterirsen de sevginin değeri azalır zannedersin....

Onun sevgisi ise ilk günden bu yana aynıdır..ne daha fazla ne daha az. Çünkü seni ilk hissettiği andan itibaren en doruktadır sana karşı olan sevgisi..dahası olmayacak bir sevgiyle, aşkla, karşılıksız yaşar kız babası sevgisini..

BABA sevgide hep anneden sonra gelse de ona karşı hissedilen beslenen duyulan his hep bambaşkadır. Tarifi zor, vazgeçilmez ve hep güven veren...

16 Mayıs 2012 Çarşamba

HAYAT BU..

Güne öyle bir müzikle başlarsın ki kulağında.. Alıp götürüvermiş seni..

Begonviller arasında bir terasta, çıplak ayak güneşin doğuşuna bakıyorsundur. Buram buram kahve kokusu eşlik eder sana..Deniz kokusuyla geçer boğazından.. Fonda o sevdiğin şarkı..Dalga sesleriyle huzur sarar seni kollarıyla..Başını arkaya yasladığında göğsünde derin nefes alırsın huzurun..

Birde akşamı vardır bunun.. Gün batımına doğru beyaz örtüler üstüne konulur kadehler, bu sefer fonda Tanju Okan, taş plak, Rumca müzikler... yanında huzur, dostlar, taze nane roka, mis gibi balık kokusu ve bir duble aslan sütü..

Sonra derin bir nefes...Anason ve deniz kokusu bir olmuş akar boğazından serin serin...Sırtından mutluluk dalgası yayılır.. Ulan nereden nereye dersin ve hiç bitmesini istemediğinden bakmazsın zamana..geçip gitmesinden korkarcasına..

İşte hayat bu, cennet bu...

7 Mayıs 2012 Pazartesi

MUTLULUĞUNA...

Hissettiklerin hariç her şey aynı gibi görünüyor. Oysa ki yalnız değilsin değişimlere sürüklenirken. Hayat bir tek sana sürpriz yapmıyor çünkü..

Bak yine güneş aynı ışıltısıyla parlıyor. Dinmez gibi görünen acılar öyle hale geliyor ki ben mi yaşadım diyorsun. Alışırsın, bilirsin, hissedersin yine, ama aynı acıyı, sıkıntıyı değil. Elbette miras kalır hatıralar, hisler ama geçer gider. Geçmişin bir yerinde yaşanmış ve bitmiştir. Yeri orasıdır ve yerinde bırakman gerekir..

Sen yeni aydınlık yoluna gözün gibi bak ve ne yaşaman gerekiyorsa yaşa mutluluğuna..

30 Nisan 2012 Pazartesi

BOMBOŞ

Aslında tıka basa dolu, nefes almak bile güçken, bomboş hissetmek...

Tarifsiz, derin ve kaçmak imkansız. Kaçmak anlamsız, düşünmek ise faydasız, durmak çok zor. Nedenlere bağlama her şeyi. Kaçmadan korkmadan yaşa hissettiğini..

En kolayı gibi görünse de en zoru hissettiğini yaşamak.. Yaşadıktan sonra kendini anlamak..

O yüzden içindeki sessizliğin dilini çözmeden konuşmak faydasız...


BİR ANLAMI OLSUN

Bazen düşüncelerimizden çok yaptıklarımız önemlidir. Çoğu zaman düşünür ama gerçekleştiremeyiz. Bazen de düşünmeden oluverir her şey. Hangisi doğru diye sorgulamak ise en büyük hatadır hayatımızda.

Düşünsenize her düşündüğümüzü uygulamaya kalktığımızı?

En basitinden hayatımıza bakacak olursak; pişmanlıkların olmadığı, ön yargısız, gerekirse deneyip yanılarak, fırsat vererek, hayır demeyi bilerek, sağlam durmayı öğrenmeliyiz ki yaşadıklarımızın bir anlamı olsun.

27 Nisan 2012 Cuma

NAFİLE...

En kötüsüdür mutlu olman gereken ya da mutluyken hiçbir sorun yokken mutsuz, huzursuz olmak. Her şeyin bir nedeni var mutlaka ama en temele vardığımızda, neden  bizi hep orada bekler.

Tatminsizlik!..
Doymadığında hep açsındır. Yemeğe, tutkuya, aşka, işe, sevgiye başarıya hatta bazen üzüntüye bile..

Hep bu yetmezlik, doymazlık yüzünden değil midir ki elimizdekini tüketip geçmişe özlem duymamız, eskisi gibi olmayacağını bilip hayıflanmamız..

Nafile...

26 Nisan 2012 Perşembe

YA GÖZLERİMİZİ KAPADIĞIMIZDA...

Neden hep bildiğimiz, hissettiğimiz gerçekleri illa başkasından duymak isteriz. Hele bu hiç tanımadığımız, kim olduğunu bilmediğimiz biri veya  katlara, fincan içindeki şekillerle hayatımızı anlatan biriyse..hiç tereddütsüz inanırız.

Halbuki yıllardır, bu gerçeği iliklerimize kadar bilip hissetmemize rağmen kendimize inanmaktan kaçıyoruz her fırsatta. Başkalarınında katkısı olsun ki hata olursa kendimizi biraz daha hafifletelim.
Başkalarını kandırmak kendimizi kandırmaktan daha kolay nasılsa..

Ya gözlerimizi kapadığımızda içimizdeki deniz, hava, su bunlar ne kadar dingin, parlak ve berrak? Hiç düşündünüz mü?

Cesur olmak, doğruyu söylemekten ziyade, ona inanmakla mümkün..

Sevmek, söylemekten çok hissettirmekle mümkün..

Kendine inanmak, aldığın kararların sonucuna her türlü katlanmakla mümkün..

Bazen sadece durmak, düşünmek yerine, içimizde sakladığımız uyuttuğumuz gerçeğimizi uyandırıp onunla devam etmeliyiz hayata.

ZİNCİRİ KIR-MA-


Hep bir zincirin parçasıyız aslında. Evde, işte, trafikte, her yerde..

Peki her daim özgürlüğümüzden dem vururken bir düzenin içinde bulunma isteği nedendir?

Aslında basit olan birçok şeyi o kadar karmaşık hale getiriyoruz ki.. İçinden çıkamadığımız anda kendimizi bir düzenin içinde buluyoruz.
Sorular sorgular peşi sıra...

Anlamsız oysa, bir kere zincire eklendin mi ayrılmak zor çok zor. Çünkü sana bağlı zincirler daha büyük önem taşırken hayatında hayallerin uğruna kıramazsın zincirlerini.

BAŞINA BUYRUK HAYAT...

Ne kadar zorlarsan zorla, hayat başına buyruk.. Sen kararlar alırsın, bunları uygulama diye sanki bütün evren el birliğiyle çalışır. Herşey ...